Tuesday, October 13, 2009

dedemle babaannem modern olmayı fazla severlerdi her zaman

bunu yazmadan önce bir anlığına yazıp yazmamayı düşündüm. önce yazılacak bir konu gibi gelmedi, değmez bile belki ama sonra bu olayı ölümsüzleştirmek istedim bazı kişisel nedenlerden. eğer internetin yaşlı bir denizcinin çöp gibi beynine dönmüş bünyesine kaydedersem belki geri dönüp bakar kendime bir şeyler çıkarırım ileride.

ben küçükken odama anahtar isterdim. 4. sınıfa mı ne gidiyordum. bakın benim annem herkesin mum yakıp dileyeceği türden bir annedir. ben daha aradaki farkı anlayamayacak kadar küçükken bile kapımı çalmadan odama girmezdi benim annem. her dediğimi dinler, yargılamazdı beni bir an bile. şimdi bu yazıyı anneme ne kadar taptığımla ilgili bir yazıya çevirmek istemiyorum ve bunu yapmaya her zaman eğilimliyim.ama olay şu:

babaannem beni telefondan arıyor.
muhabbet:
-ALO (hani yaşlılarımız telefondan biraz sesli konuşur. bence bunun kulaklarının sağlığıyla alakası yok. sadece alışamamışlar küçük bir nesneden 300 km uzağa rahatça duyurabileceklerini kendilerini,keza onlar futbol sahasının diğer ucuna sevgilileriyle olan randevularını 5 dakika geçe almak için yürümek zorunda kalıyorlardı, neyse...)
-alo merhaba babaanneciğim nasılsın
dedem telsiz telefonu açarak lafa karışır,
-sen eşşoğlueşşşşşşeğin oğluymuşsun..
-.....ne oldu dede?
-neden aramıyorsun sen bizi?

şimdi bakın ben telefon konusunda en özürlü insanımdır. zaten eski bir telefonum. inanın dedeminkinden daha eski. ve 2 aydır yüklemediğim kontürlerle etrafta dolaşırım. dedemse onu aramıyorum diye kırılmaya devam eder. sanki daha önce arıyormuşum da kesmişim gibi aramayı.
onunla çok tartışmasını yapmışızdır
' telefonlar çıkalı ne kadar oldu, bu ne bağlılık'
olayının ama bir yere varamamakla birlikte adamcağızın kalbini kırmaktan başka bir yere varamamışızdır. bundan dolayı ben yola geldim. sustum. arıyor muyum? hayır. öyle bir alışkanlığım yok. ne yapalım.

her neyse sonrası daha feci bu konuşmanın
amcam dedemlere bir bilgisayar aldı ve msn e girmeyi öğretti hindistandaki babamla görüşebilsinler diye. 5 ay önce hindistan a giden babam a hediye olarak dedem nokia 3g olayından aldı. kendisine de aynısından aldı. kamerayla görüşeceklermiş. CİDDİYİM. ÇOK CİDDİYM. yani 3G telefon ve msn. takip ediyorlar yakından olayları.
dedem
-msn de gördük hastaymışsın kızım...?

iletime yazmıştım bir saniyeliğine falan.

-iyiyim dede üzülme sen
-endişelendik
-endişelenecek bir şey yok
-tamam, ara bizi olur mu?
-daha geçen gün aradım ya dede
-insan 2 günde bir sorar sağ mıyız!

bu konuşma uzadı gitti.
ama mesele şu
eskiden odama kilit istiyordum.
benim çocuğum olsa ne isteyecek acaba benden,keza ne olursa olsun her şeyi bileceğim ben bu net olayı böyle giderse.
hatta bilmek istemediklerimi bile.
işimiz var ya. feci bu olanlar.
kuşak farkı da 5 e mi 3 e mi ne inmiş...
fena ya. fena.
istemez. kalsın.

arayış içindeki dört kızdık o gece

Kanımızda bizi yoldan çıkaracak bir damla katkı maddesi olmadan
evin bahçesinde hepimiz hissettik bir diğerinin varoluşunu
ve başka bir varoluşun fısıldadığını bize davet sözlerini
her birimizi yola getirirken kullanılan kelimeler farklı olabilirdi
ama hissettiğimiz ortaktı
daha yakın olmalıydık gözlerimizin yakınlaşmaya korktuğu bu şeye
elimizde olmadan birbir yere düştü bizi gizleyen
rüzgarın okşayışını bedenlerimizden çalan kumaş parçaları
tıpkı her bir ağaç kabuğunun diğerine zıtlığı gibi
hepimizin bedenleri de farklı farklıydı
bazıları yeterince büyüyememiş dal kadar ince bacaklarını
dolgunluğu magazin kapaklarına 'fazla' olan kalçalarını
kusurlarını ve kusursuzluklarını
bir şekilde incinmiş bakışlarıyla ve elleriyle örtmeye çalışıyorlardı..
diğerleriyse vücutlarını kabullenmişti toplumun onayının gururuyla
daha rahattılar aynı ay hepimizin ayrı tenine vururken
ama ben daha şiirsel kısımlarındaydım işin şöyle ki
onları o gece tanrıça yapabilirdim yeni bir din yaratarak
ve olurdum ilk rahibeleri vazgeçerek bu gerçek olmayan isteklerden
karanlıkta parlayan sokak lambalarından daha yol göstericiydi onlar ve eminim
kutup yıldızını yalancı çıkarırlardı
Meryem de belki benim gibi hissetmişti ve cebraili yaratmıştı kendisine bu duygularla

hepimizin gözünde diğer üçü için anlatamayacağımız hisler vardı
ilk kez şükrettim kendime bu yazı sevdam için yoksa bilemezdim bu yoğun aydınlanmayı nasıl aşabilirdim..
çimlerin üzerine yattık ve gerçekliğin bizi sarmasına izin verdi
biz de şu anda en mahrem yerlerimizi okşayan çimlerden farklı değildik o gece
kalktığımızda ayağa artık incinmiş gözler ya da gurur yoktu
özgürlük rüzgarı göğüslerimize dokundu
arkadaşım yeşil gözleriyle bana bir şey anlatmaya çalışırken dudaklarının oluşturamadığı
sustu
anlatacak bir şey yoktu.

o gece ben kendime yeni bir din buldum
diğerleri de başka şeyler
asla ağzımıza almadık olanları
tartışmaya gerek yoktu
ama
üstüne resimler çizildi
kemanın telleri ağlamak yerine güldü
ve biri bunları yazdı
belki bir gün bizim bulduğumuzu başkası da bulur diye